Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum.
Kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olunca her şey ayırt edilmeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. Yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak tefek şeyler yakından bakınca kocamanlarmış. Küçük tedirginlikler onlara yola açan nesneler göz önünden kaldırıldığında yok olabilir. Yan yanalık dolayasıyla sıradanlaşan tutkularsa mesafenin büyümesine yeniden büyüyüp doğal boyutlarına dönerler. Aşkımda öyle...
Zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: O, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. Böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor. Araştırma ve çağdaş eğitimin bizi kucağına attığı belirsizlikler ve bütün nesnel ve çzel izlenimlerimde kusur bulmaya iten kuşkuculuk bizi küçük, zayıf ve mızmız kılıyor. Ama aşk Feurbachvari insana aşk değil, metabolizmaya aşk değil, proletaryaya aşk değil, sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor...
Dünyada çok dişi var, kimileri de çok güzel ama ben, her bir hattı, hatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim? Senin tatlı çehrene sonu gelmez acılarımı, yeri doldurulmaz kayıplarımı bile okuyabilir ve senin tatlı yüzünü öptüğümde acıyı öperim.
Hoşçakal canım. Seni ve çocukları binlerce kere öperim.
Senin, Karl
Manchester, 21 Haziran 1865
Bu tür yazıları aslında bloğuma pek koymam zaten içeriğide bu yönde değil. Aşka meşke de inanmam çok saçma gelmiştir hep bana ya da her neyse işte. Yaşanan dönemden gelen bi durum da olabilir. Marx, eşini rüyasında görüyor ya da Onunla varmış gibi konuşuyor olup cevap alamaması üzerine bi mektup yazıp eşine olan sevgisini özlemini dile getirmiş. Ama şimdi böyele bişey mümkün değil sevgilin, eşin her kimse artık gece yarısı aklına düştü mü hemen telefona sarılıp bi sesini duyabilirsin ya da msn denen şeyden kameralı görüşme yaparak içini kolaylıkla ferahlatabilirsin. Bi an için aşık olup o dönemlere gidesim geldi ama gerek yok böylesi daha iyi...
Benzer bir mektubu Karl Marx'ın damadı olan bir diğer düşünür Paul Lafargue, Jenny Marx'a yazmıştır. O da etkileyicidir, burjuva ahlakına kurban olmamış, yaşanmış ve halen yaşanmakta olan bu ve diğer aşklar gibi.
YanıtlaSilSa; aşka inanmıyor oluşunuz aşkın olduğu gerçeğini değiştirmez. Ki şu an yaşanmakta olan, kapitalizme boyun eğmemiş yüce aşklar da var. Umarım siz de gerçek aşka ulaşabilirsiniz, aşkı karşı cinse olan bir yönelim olarak sınırlandırmaktan kendinizi kurtardığınız anda.
Siyasi ve sosyokültürel konularla gayriihtiyari de olsa ilgileniyor olmanız hoşuma gidiyor, yazınız için teşekkür ederim.
ben teşekkür ederim holger sonunda sana az da olsa bloğumda bişeyleri beğendirebildim...:)))
YanıtlaSilbirebir diyaloglardan pek hoşlanan birisi değilim, o yüzden bu şekilde atışmaları rica ediyorum yapmayalım. teşekkürler so...
YanıtlaSilyok yok atışmak gibi amacım yok kusura bakma sizinle alakalı olmayan bi durum vardı bu arada o çözülmüş oldu teşekkür ederim yorumların için
YanıtlaSil